Bilgilendirme Foruma giriş veya şifre ile ilgili sorun yaşayanlar [email protected] adresine sorunu anlatarak mail atabilirsiniz.

Biraz da hikaye

evolaydis

Tanınmış üye
Ayrıcalıklı Üye
15,256
7,578
113
BAHİS
Anton Çehov’un Bahis adlı kısa öyküsünde zengin bir banker ve genç bir avukat ana karakterlerdir. Bir partide çıkan hararetli tartışmada, banker ve avukat farklı tarafları tutar. Tartışma konusu ise ölüm cezasının , müebbet hapis cezasının mı daha kötü olduğudur. Banker iki seçim arasında ölüm cezasını seçeceğini, çünkü ömür boyu hapis yatacak olmayı bilmenin uzun süreli bir işkence olduğunu söyler. Hemen ölmek ona göre daha vicdanlıdır. Oysa avukat tam tersini düşünmektedir. Ne koşullarda yaşıyor olunursa olsun, yaşamak ölmeye tercih edilmelidir. Tartışmanın heyecanıyla banker, avukatla bir bahse girer. İki milyon dolar karşılığında avukat beş sene hapis yatmalıdır. Avukat o hırsla beş değil, on beş sene yatacağını söyler. İkisi de heyecana ve hırsa kapılır ve anlaşma yapılır. Avukat bankerin evinin bahçesindeki kulübede on beş senelik hapis hayatına başlar. Banker çok zengindir, onun için iki milyon dolar servetinden sadece küçük bir parçadır. Avukatın hapiste kalamayacağından o kadar emindir ki o parayı kaybedeceğini bile düşünmez. Avukat ise gençtir, on beş sene hayatının sadece küçük bir kısmı olacaktır, hapisten çıktığında ise orta yaşlı ve çok zengin bir adam olacaktır. Avukat hapis hayatına müzik dinleyerek başlar, yalnızlık onu bariz bir şekilde rahatsız eder. Bir sene kadar gece gündüz piyano çalar. İkinci sene ise müzik dinlemeyi bırakır ve kitap okumaya geçer. Sadece dünya klasikleri okur. Beşinci sene müzik dinlemeye tekrar başlar ve bu sefer önceden reddettiği içki ve sigaraya başlar. Yalnızlıktan çok çeken avukat geceleri ağlar. Zaman geçtikçe, avukatın ilgi alanı dil, tarih ve felsefeye kayar, inanılmaz bir hızda kitap okumaya başlar. Dört yılda yüzlerce kitap bitirir. Ona okumak için kitap getiren görevli adam kitap yetiştirememeye başlar. Hapis hayatının sonlarına doğru ise avukat sadece İncil’i okuyarak vakit geçirir. Yüzlerce kitabın hakkından gelen avukat İncil’i okuyarak o kadar fazla zaman harcar ki, bu durum bankere çok tuhaf gelir. Avukat daha sonra din üzerine çeşitli kitaplar okur, ve en sonda da tip gözetmeksizin her türlü kitabı okur. Artık hapis vakti bitmek üzeredir, ancak kulübenin dışındaki hayatta çok şey değişmiştir. Banker tüm servetini kaybetmiştir, artık batmış, yoksul sayılabilecek bir adamdır. Eğer avukat hapis hayatını bitirip çıkarsa banker elindeki son iki milyonu da vermek zorunda kalacak ve gerçekten beş parasız kalacaktır. Bu olasılığı göze alamayan banker, çok az bir zaman kala avukatı gizlice öldürmeye karar verir. Ancak planını gerçekleştirmek üzere kulübeye gittiğinde avukatı uyurken bulur. Artık 40 yaşında değil de, çok daha yaşlı biri gibi görünüyordu avukat. Hapis yılları onu çok yıpratmıştır. Banker tam avukatı uykusunda boğacakken avukatın ona yazdığı mektubu masada bulur ve okur. Mektubun sonunda ise ağlayarak avukata bir şey yapmadan kulübeyi terk eder. Avukat mektupta hapiste geçirdiği 15 yılın ona normal hayatta asla elde edemeyeceği bilgileri kazandırdığını, onu erdemli bir bilge yaptığını ve artık maddi hayatı umursamadığını anlatır. Bunu kanıtlamak için ertesi gün, hapisten çıkışına beş dakika kala kulübeyi terk edecek ve parayı alamayacaktır. Banker bu mektubu okuduktan sonra hapsin açgözlü bir avukatı nasıl bir bilgeye, erdemli bir kişiliğe dönüştürdüğünü görür ve kendi halinden çok utanır. Hikaye avukatın kulübeden gizemli bir şekilde ayrılmasıyla biter.
.
 

urania

Üye
Yeni Üye
21
8
3

Bir gün hayatımda aldığım en anlamlı hediyeyi aldım… Sadece bir defa söylediğim ve bir daha tekrarlamadığım bir isim ve ona duyduğum hayranlığı söylemem, hiç bir nedeni olmadan bana o ismin biyografisi olarak geldi… Frida Kahlo – Aşk ve Acı…

Bu özel hediyeyi okumak için özel bir nedenim olmalıydı. Boş zamanlarımda okunamayacak kadar kıymetliydi; adı üstünde içinde aşk ve acı vardı… Özeldi…

Sonunda bu kitabı okuyabileceğim anlamlı bir zaman geldi. Yeni işim ve yeni hayatımın başlangıcı ile beraber , eskiden gelen ve hiç beklemediğim bir anda hayatıma girerek bir acı ve kalp kırıklığı bırakan AŞK’ı kaybetmekten daha uygun hangi zaman olabilirdi ki?

Ben hep kendime benzettim Frida’yı… Güçlü, tek başına, zorluklarla ne olursa olsun savaşan ve kendinden ödün vermeyen… Ne kadar güçlü olursak olalım kadınların maalesef tek bir zaafı var… AŞK… Ve bu zaaf maalesef ki kendimizden ödün vermemize, kaybetmemek için istemediğimiz şeyleri yapmamıza neden oluyor.

Frida aşkı uğruna erkek takım elbisesinden vazgeçerek renkli, jiponlu etekler giymeye, başının üstüne başkaları tarafından komik bulunan çiçekli bantlar takmaya başladı…İstediği tek şey Diego’ydu… onunla mutlu olmak… Diego’nun çapkınlıklarına bile bazen göz yumdu çünkü kaybetmek istemiyordu ( aramızdaki fark).

Frida aslında AŞK’a aşıktı… Diego sadece AŞK’ın somutlaşmış haliydi… Hayatında acı ve aşk olduğu sürece resim yapabiliyordu. Yaşadığı sağlık sorunları, her gün çektiği acılardı onu bu kadar yaratıcı yapan… İç dünyasının karanlığı resimlerinde renk buldu… Ve o hiç kendini değiştirmedi…

Daha genç yaşlarda iken geçirdiği trafik kazası hayatının dönülmez bir yola girmesine neden oldu. Omurgasının kırılması ve bu nedenle çok uzun süre alçıdan bir korse takarak yatağa bağlı kalması, rahminin kaza sırasında bir metal borunun girmesi sonucu parçalanması ve çocuk sahibi olması ihtimalinin ortadan kalkması… Üstüne üstlük o dönemdeki sevgilisinin gitmesi ve Frida’ yı tek başına bırakmıştı… Bu durumda bile AŞK’tan vazgeçmedi…

Kitapta üç defa hamile kaldığı ve ikisini doğmadan kaybettiği birini de doktorların tavsiyesi ile aldırmak zorunda kaldığı belirtiliyor. Bir kadın için içinde büyüyen bir canlıyı kaybetmekten daha korkunç bir şey olabilir mi?
Umutsuzluk hep vardı hayatında, doğduğu ilk andan itibaren… Ama O vazgeçmedi…

Aslında o acıdan beslenen, AŞK ile pekişen bir yaratıcılığa sahipti. Diego dışında başka insanlarla da AŞK yaşadı. Ama Diego onun için hep başka idi. Bir dönem boşandılar çünkü birbirlerini tüketiyorlardı. Ancak ne Frida Diego olmadan ne de Diego Frida olmadan devam edebildi varlığına… Yine evlendiler ve beraber yaşamlarına farklı bir seviye de devam ettiler.

Sonra işler yine kötüleşti Frida için… Ayağı kangren oldu, bir yıl boyunca yatalak kaldı, bacağı kesildi ve sonunun geldiğinin farkına vardı… Son sergisine sedye ile katılabilecek kadar güçlüydü oysaki…

13 Temmuz 1954′ te artık dayanamadı…

Hayatıma tam ihtiyacım olan zamanda giren Frida Kahlo – Aşk ve Acı bende inanılmaz izler bıraktı… Bu izler sayesinde güçlü olmaktan vazgeçmemem gerektiğini tekrar anladım… Yanınızda gücünüzden güç bulan insanlar olması dileğiyle…

V.Ç hayatıma AŞK ve ACI’yı getirdiğin için teşekkürler…
 
Üst